Çok akıllı, çok zekî, çok bilgili, çok kültürlü, çok başarılı bir gençlik yetiştirmek midir eğitimden beklenen? Yüksek notlarla, takdirlerle okulunu bitirmiş, yüksek makamlara gelmiş, bilgisiyle, zekasıyla üstünlüğünü ortaya koymuş nesiller mi?.. Evet şu an zekî, başarılı, bilgili, kültürlü pek çok gencimiz okullarda yetişmektedir. Her ne kadar istenen düzeyde olmasa da, her ne kadar dünya standartlarını pek yakalayamasa da, her ne kadar okumayı, üretmeyi, yeni şeyler üretmeyi pek sevmese de, eskiye göre daha çok okuma, yazma bilen bir gençlik yetiştirdik.
Akıllarını bilgiyle, midelerini gıdayla, ceplerini harçlıkla doldurduğumuz bu gençliğe ne yazık ki varlıklar üzerinde tefekkür edip düşünmeyi, sevgiyi, saygıyı, şefkati, merhameti, değer bilmeyi, sabretmeyi, şükretmeyi, ahlâkı ve edebi öğretemedik. Çünkü onlara, öncelikle, onları herşeyden çok seven, bütün varlıklar içinde en üstün, en şerefli, en değerli ve en mükemmel olan insan şeklinde yaratan, bütün varlığı onun hizmetine veren, Dünya’yı 1.300.000 kat daha büyük olan Güneş’i insanlara bir lamba ve soba haline getiren, onları aydınlatan ve ısıtan, yiyeceği gıdaları o Güneş’in ışınlarıyla pişirip olgunlaştıran, onları renklendirip tatlandıran, bulutlardan yağmurları yağdıran, yeryüzünden, kuru ve basit, tadı olmayan kahverengi topraktan, sayısız tatta, renkte ve kokuda sebzeleri ve yiyecekleri yaratan, ağaçlardan, kuru odun parçalarından ve kökleriyle aldıkları çamurlu sudan çeşit çeşit renkte, güzellikte ve özellikle olan meyveleri çıkaran, inek, deve, koyun, keçi gibi hayvanların yediği yeşil otu ve sarı samanı onların vücudunda beyaz, yağlı ve gıdalı süte, ete, deriye ve diğer organlara çeviren, tavukların yediği buğday ve solucanları yumurta haline getiren, arıların çiçeklerden aldığı özleri karnında bala dönüştüren, insanı ve tüm canlıları bir damla sudan yaratıp onları mükemmel bir varlık haline getiren; eller, ayaklar, gözler, kulaklar ve sayısız harika organlarla donanmış bir vücudu insana giydiren, ilmi, iradesi, kudreti ve rahmeti sonsuz olan yüce Allah’ı onlara hakkıyla tanıtamadık. Allah’ı ve O’nun verdiği sayısız nîmetlerin farkında olmayan, bunları düşünmeyen ya da bunların rastgele bir şekilde tabiî ve doğal olarak kendi kendine meydana geldiğini düşünen bir gençlik, elbette bunların kıymetini bilmeyecektir, elindeki nîmetlere şükretmeyecektir, her zaman daha fazlasını isteyecektir ve ailesine, anne, babasına ve çevresine saygısız, sevgisiz, şefkatsiz ve merhametsiz olacaktır.
Sırf üniversiteye yerleşmeyi, sınav kazanmayı, meslek sahibi olmayı ve para kazanmayı hedef ve gaye edinmiş, maddeyi düşünen, mânâyı önemsemeyen ya da çok geri planlara atan bir gençlikten nasıl sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve değerbilirlik bekleyebiliriz ki?..
Dolayısıyla hem kendine, hem ailesine, hem vatanına, hem milletine, hem de tüm canlılara faydalı bir gençlik yetiştirmek istiyorsak, onlara kendimizi ve varlıkları tanıttığımız kadar; bunları biz insanlar için yaratan yüce Yaratıcı’yı da bizler için yarattığı sayısız varlıklarla ve nîmetlerle tanıtmalıyız.