Mesleğimi öğrenen çoğu kişinin verdiği genel tepki: "Off ben çok korkarım dişçiden!!". Bazıları da şöyle: "Çok iyi bir dişçim var. Yıllardır hem tüm sorunlarımı tekrarlanmamacasına çözdü, hem de hiç korkutmadı. Ailece güle oynaya gidiyoruz; çocuklar da çok seviyor onu."
Bu iki tepki arasında dünyalar kadar fark var. Birinci tepkiye öncelikle gülümsüyorum, ama içimden de ‘eyvah eyvah, kim bilir kimler neden oldu buna?’ diye de üzülüyorum açıkçası. Aklıma bir takım olası senaryolar geliyor, bunlar gözümün önünden geçiyor. İkinci tepkiyi verenleri de, bu tepkinin oluşmasında katkısı olanı(ları) da içimden kutluyor, tebrik ediyorum.
Şimdi asıl üzerinde durmamız gereken, tabii ki birinci tepki. Bunu ikinci tepkinin kıvamına ulaştırmanın yollarından söz etmem lazım haliyle.
Her kim ki, bir insan evladını diş hekiminden korkar hale getirir, tez dişi çekile, diyesim geliyor. Çünkü bunda hem büyüklerin, hem de maalesef ki meslektaşlarımın payı var. Bir kere, ülkemizde çocuk terbiye etmenin, uslu durmasını sağlamanın ya da susturmanın en baş yollarından biri çocuğu doktorla, iğneyle, dişini çektirmekle korkutmaktır. Ben şahsen bu konuda anında taşı gediğine oturtuyorum. Bana diyelim ki, büyük çocuğunu muayeneye getirmiş bir anne, kıpraşan küçük çocuğunu benimle ve mesleğimin faaliyetleriyle sakinleştirmeye kalktı mı, lafı yiyor. Hemen diğer çocuğu (ki buncağız da titrek titrek oturmuş oluyor koltuğa) bırakıp, yerden bitme olana dönüyorum. Onun göz hizasına kadar diz çöküp, gözlerinin içine bakarak: “Bak şekerim, hiçbir doktor sen susasın diye, sana iğne yapmaz. Böyle dendiğinde sakın inanma. Hiçbir çocuğa yaramazlık yaptı diye, doktorlar tarafından bir şey yapılmaz.” Bunu duyan iki kardeş de bir rahatlıyor. Çocuğunun anne ya da babaya olan güvenini bir nebze sarstığımı düşününce, yaptığım hoşuma gitmiyor, ama lütfen onlar da bir ömre yayılacak korkuyu bu şekilde enjekte etmesinler taze beyinlere. Asıl iğneyi onlar yapmış oluyor, bu tehditleriyle. Memlekette doktor olmak isteyen insanların sayısının bu kadar çok olmasına şaşmamalı; herkes birilerinden bu vesileyle hınç alacağını mı sanıyor ne?
Her kim ki, küçüklerin yanında nahoş diş hekimi maceralarını anlatır ve yaşatır, tez dişi ağrıya, diyesim geliyor. Hadi, sen dişini adam gibi düzgün fırçalamamışsın; çürüte çürüte helâk etmişsin. Gece ağrıları başlayana kadar, yok aspirin basmışsın, yok sirkeyle gargara yapmışsın, yok vakit bulup diş hekimine gitmemişsin, yok gitsen de sonunu getirmemişsin. Bunların sonucunda da kıvranan bir hastaya dönüşüp, sonuçlarına katlanmak zorunda kalmışsın. İyi de bu ihmalinin tüm perdelerini niye çocuğuna izlettiriyorsun?
Ya da daha beteri, son kertede canhıraş bir şekilde diş hekimine giderken, yanında çocuğunu da götürmek. Demek ki n’apıyoruz?: İhmallerimizi yaşarken kendi aramızda konuşuyoruz. İhmal sonrası çözümün getirdiği rahatlamayı yaşayınca da, çocuğumuzu karşımıza alıyoruz ve diyoruz ki, “ben dişime gereken özeni göstermedim, dişlerimi düzenli fırçalamadım. Dişim ilk çürüdüğünde hemen doktora gitmedim. Ağrı çektim. O yüzden sen bu duruma düşmemek için dişlerini çok iyi fırçala e mi!
Her kim ki, lafıyla sözüyle olmasa da başka yoldan korku havası estirir, tez diş macunsuz kala diyesim geliyor. Yukarıdaki hatalara düşmemiş, bilinçli ama had safhada canı tatlı ve çocuğuna kıyamayan bir ebeveyn var diyelim (kusura bakmayın, bu genelde ‘anneler’ oluyor). Beden dili, yüz ifadeleri, mimikleri, ses tonu ve zaten bana gelmeden önceki agucuk gugucuklarıyla, aslında hiç de korkmayan çocuğun kaslarında ve beyninde gerilmeye neden olabiliyor. Hariçten okunan gazellerle hekime ve çocuğuna yardımcı olacağını sanan bir ebeveyn, ne yazık ki işimizi daha da zorlaştırabiliyor. “Aç yavrum ağzını, aç aç aç. Aa bak sakın korkma, doktor teyze acıtmayacak. Ay doktor hanım, bunun acısı akşama çıkar değil mi? Off çürük çok derin mi yoksa? Eyvah, canı yanacak şimdi.”
Güvenilir bir hekime gittiğinizde ona teslim olun, siz güvenin ki, çocuk da hissetsin bunu. Bırakın gerekenleri o söylesin. Lütfen çocuklarımızı koşullamayalım. Kendi korkularımızı ya da çekincelerimizi onlara aktarmayalım. Hepimiz biliyoruz ki, insan evladı daha birkaç aylıktan itibaren özellikle annenin gerginliklerini bile hisseder hale geliyor. Çocuk o anlamaz, dediğimiz birçok konuda, ifade edemeseler bile neler neler anladıklarına hep dikkat çekilmiştir. O zaman n’apıyoruz?: Önce kendimizi gevşetiyoruz.
Çocuğu diş hekimine götürmeden önce şöyle güzel bir kahve, çay vs içiyoruz, keyif yapıyoruz. Ebeveyn olmak dünyanın en zor işlerinden. Gerek kötü deneyimler, gerekse kişisel yapı yüzünden, farkında olmadan evlatlarımıza geçirdiğimiz yersiz endişelerimize hâkim olmamızda fayda var.
Bunların ışığında her şeyden önce, diş hekimine ve faaliyetlerine dem vurmadan, ilk yapılacak şey, hiçbir sorun yokken çocuğunuzu alıp, yani durduk yere, alıp diş hekimine (mümkünse bir Pedodontist’e) ziyarete götürün. Genelde sadece yumurta kapıya dayandığında, kapısı tıklanan bir meslek grubuyuz biz. Bunu evladınızın bütün hayatına çok olumlu yansıyacak bir deneyim haline getirmek önce sizin elinizde. ‘Hiçbir sorun yokken’ derken, şunu da belirtmem gerekir ki, bu da sizin sorumluluğunuzda. Yani en geç 2,5–3 yaşında ilk diş fırçası kullanımı başlamalı.
Havanız nasıl olursa olsun, diş hekimi korkunuz olmasın.