Hayatımda ilk kez bir seçim sandığında görev yaptım. Şimdiye dek en az 5 genel, 5 yerel seçim geçirmiş olmalıyım...
Dün, bugüne kadar neredeydim demekten kendimi alamadım.
Öyle cahil buldum ki oy verişlerimi, adeta yasak savar gibi bir partiye oy vermek için sandığa gitmekten başka bir sorumluluk duymadığım için utandım kendimden...
Verdiğim oyun geçirdiği süreç ne, neler yapılıyor, nasıl takip edilir, güvenli bir sistem içerisinde mi sorularının cevabını pek de önemsememiş olmalıyım bunca yıldır...
Demokrasi etiketine takılıp, herşeyin demokrasi içinde yönetileceğine dair bir algı yanlılığı ile körleştirmişiz kendimizi. “Yok canım, benim oy verdiğim yerde birşey olmaz, olanlar başka yerler”!
İçinde yaşanılan topluma güven duyarak hareket etmek elbette çok rahatlatıcı. Ancak bu güvenin içi ne kadar dolu? Neden sevgili memleketim sürekli dalgalanıyor?
Sandıkta görev yapmak ayrı bir dünya arkadaşlar! Bugüne dek görev almadınızsa, ilk seçimde mutlaka görev alın ve sonuna dek izleyin.
Neler mi oluyor?
Sandığımdaki ilk deneyimim, partileri temsil ettiği söylenen üyelerin ortak hareket etmeleriydi. Birbirlerinin hatırlarını kırmamaya özen gösteren, aynı yöne bakan üyeler.
Mahalleli ise çeşit çeşit. Göçmeni, romanı, doğulusu ile rengarenk geldiler oylarını vermeye. Karımın ben olmadan oy kullanması uygun değil diyen kocaların yanısıra, kocam yanımda değilse kime oy vereceğimi bilemem diyen kadınlara verilebilecek en uygun yanıtı bulmakta zorlandım. Bu kadınlara bir şey yapılmalıydı...
Peki ya uygulanan seçim prosedürleri. Şimdiye dek bu kadar doğal bir şekilde, henüz kayıtları yapılmamış tutanakların imza atılmasının talep edildiğine tanıklık etmemiştim. Oy verme işleminin başladığı sabah 08.00 den henüz 2 saat geçmemişti ki, sandık başkanımızın diğer tüm üyelere imzalattığı tutanak önüme geldi. İmzalamam istenen sayfalar, sadece sandıkların hazır hale getirildiği sabah işlemlerini değil, saat 17.00 den itibaren yapılacak işlemleri içeriyordu. Başkana bu bölümleri imzalamamızın uygun olmadığını söylediğimde, sadece prosedür, zaman kazanmak için cevabını verdi... Zamanı kazandıran atılan imzalar mı, anlayamadım hala?
Sonuçları işlemeye devam ederken yapılan hataların düzeltiliş şekli de çok ilginçti. Sandık Kurulundaki üyelerden birinin yanına sehven demesi yetiyordu. Ayrıca paraf falan da atılmıyordu... Kurulda görev alanların hepsi bu kadar güvenilir ve en doğru uygulamaları mı yapıyorlar?
En basit bir evrakta yapılacak düzeltme, o evrakta imzası bulunan herkesin paraflaması ile yapılır benim bildiğim. Ya görev yaptığım yabancı, yerli kurumsal şirketler çok “bürokratik” ya da devlet çok “pratik”!
Sandık Kurulunda görev yapan benim dışımdaki 5 kişi; Belediye Başkanı seçim sonuçları ile ilgili tutanaklar da dahil olmak üzere, ilgili belgeleri “önceden ve boş” olarak imzalamakta bir sakınca görmediler...
Benim aklım almadı. Oy ve Ötesi’nin muhteşem organizatörlüğünde çeşitli avukatlara sorduk. Avukatlardan bunun yapılan bir şey olduğu yanıtını aldım ve bir kez daha şaşırdım. Nasıl yani, imza formalite mi???
Yetinmedik. İşlemi yapan sandık başkanı ve yardımcısının temsil ettikleri görüşün dışında kalan partilerin ilçe temsilcilerine konuyu ilettik. Sandığa sadece “nezaket” ziyareti yaptılar ve değişen bir şey olmadı.
Biri açık öğretim, diğeri ise liseyi bitirmeye çalışan iki genç vardı sandık kurulunda. Onlara yeniden sordum. Çocuklar, boş belgeleri nasıl imzalarsınız diye? Verdikleri yanıt çok basitti, “abla ayıp olur, güvenmediğimizi sanırlar.”
Cevapları samimiydi ve asıl tehlikeli olan da herşeye bu kadar kayıtsız koşulsuz güvenmeleriydi zaten...
Sonra kendime baktım. Sisteme, olana bitene, kayıtsız koşulsuz güvenmiş olmalıyım ki, bugüne dek aktif olarak sürece dahil olmadım...
Bugünlere bir günde ulaşmadığımızı hatırladım yeniden. Nasıl ince ince, katman katman toplumun evrildiğini, izleyicilikten ve tartışmaktan; olayların özünden nasıl uzak kaldığımızı hatırladım yeniden.
Yapacak çok işimiz var, yurttaş olmak emek gerektiriyor, yaratmak istediğimiz değişimin kendisi olmak için alacağımız çok yol var. Tabii hep beraber, kol kola.