Sosyal bir varlık olarak insan, yaşamının her alanında iletişime ihtiyaç duyuyor. Hem kendini ifade edebilmek, hem de diğerlerini anlamak için.
Bugünün dünyasında insan topluluklarının; değil yaşadıkları yer, tüm dünyayla iletişiminin mümkün olduğunu hatırlayınca, herkesin iletişimciliğe soyunmasına şaşmamak gerek.
İletişimin ne zaman kopmaya başladığı ise MÖ 1894 lere kadar uzanıyor.
Nasıl mı? Gelin biraz efsanelerin gizemli diliyle bakalım iletişime, Babil Kulesi ile başlayalım olana bitene bakmaya.
Söylenceye göre Babil’de insanlar, Tanrı’ya ulaşmak için bir Kule inşa etmeye başlamışlar. Babil Kulesi yükselirken, insanlar kendini beğenmişlikleriyle, daha doğrusu kendilerini Tanrı gibi görmeye başlamaları ile Tanrı’nın gazabına uğramışlar. Tanrı; o zamana dek aynı dili konuşan insanların dillerini karıştırıp, iletişimlerini ortadan kaldırarak cezalandırmış onları... Ortaya çıkan farklı dillerin yarattığı kargaşa ortamında insanlar, Babil Kulesi’ni inşa etmeye devam edememişler. Ve böylece Tanrı katına da ulaşamamışlar...
Babil, “Tanrı’nın Kapısı” anlamına geliyor. Ancak Babil Efsanesinden bu yana Babil, artık seslerin kargaşası anlamını taşıyor. Ve o gün bugündür, insanlığın hep birbirini anlama/anlaşma sorunu var.
Peki dilimiz aynı olduğunda, gerçekten ne kadar anlıyoruz birbirimizi? Aynı dili konuşmak, iletişim için yeterli mi? Aynı dil; seslerin kargaşasını ortadan kaldırıyor mu?
Sosyal Psikoloji, tam da bu alana giren çok sayıda araştırmayla konuya ilişkin çeşitli değerlendirmeler sunuyor bizlere. Birbirimizi nasıl anlayacağız?
Algılarımız nasıl çalışıyor, etkileyen değişkenler neler, ortak noktalara varmak, aynı dili konuşurken, aynı şeyleri anlamak ne kadar mümkün?
Öyle çok yanlış ve eksik anlamalarımız var ki birbirimizle iletişirken.
Belki de bu nedenle, iletişimler bazen itişmeye benziyor
En önemlisi ön yargılarımız. Einstein’ın dediği gibi, önyargıları ortadan kaldırmak, atomu parçalamaktan daha zor!
Bazen görmek istediklerimize kilitlenip, başka mesajları algılamıyoruz bile.
Bazen de farkında olmadan yaptığımız kategorilendirmeler giriyor devreye.
Çevremizi kolayca anlamak için yıllar içinde geliştirdiğimiz kalıpları devreye sokuveriyoruz.
Yeterli bilgim var mı, değerlendirme ölçütlerim neler gibi sorular, çoğu kez kapsama alanımız dışı.
Kolay sonuçlara varmak, yaşadığımız hızlı hayat temposu içinde hepimize pratik geliyor. Hızlı olurken, doğru sonuçlara da hızla ulaşmamız keşke hep mümkün olabilseydi.
Birbirimizi “gerçekten” anlamaya daha çok zaman ayırmak ne güzel olacak!.
İletişimin, ne zaman seslerin kargaşası haline geldiğini anlamak için kendimizde bakacak öyle çok şey var ki! En önemlisi de ön yargılarımızı fark etmek.
Seslerin kargaşasından, seslerin saygı ve sevgi dolu uyumuna, melodisine geçmek dileğiyle...